İlk Türk devletini kim kurdu ?

Vecih

Global Mod
Global Mod
İlk Türk Devletini Kim Kurdu? Tarihi Toplumsal Cinsiyet ve Adalet Merceğinden Yeniden Düşünmek

Sevgili forumdaşlar, bazen tarih kitaplarında bize aktarılan “ilk”ler, aslında bir ulusun sadece siyasi değil, kültürel ve toplumsal temelini de yansıtır. “İlk Türk devleti kim tarafından kuruldu?” sorusu da bu yönüyle sadece tarihsel bir bilgi değil, aynı zamanda kimliğimizin, kolektif hafızamızın ve değerlerimizin sorgulandığı bir alan. Bu soruya sadece kronolojik bir cevap vermek yerine, gelin biraz daha derine inelim: toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi dinamikleri işin içine katarak yeniden düşünelim.

---

Göktürklerden Öncesine: Kurucu Kimlikler

Tarih kitaplarında “ilk Türk devleti” denilince genellikle Asya Hun İmparatorluğu öne çıkar ve kurucusu olarak Teoman (M.Ö. 220 civarı) anılır. Ancak bu bilgi, çoğunlukla siyasi-askeri bir bakış açısının ürünüdür. Teoman’ın ardından oğlu Mete Han’ın reformlarıyla imparatorluk güçlenmiş, disiplinli bir ordu düzeni kurulmuş ve geniş topraklara hükmedilmiştir.

Peki bu kurucu kimlikleri sadece “erkek kahramanlar” üzerinden mi okumalıyız? İşte burada toplumsal cinsiyet perspektifi devreye giriyor. Hunların ve Göktürklerin tarihine baktığımızda, kadınların da siyasi ve sosyal hayatta aktif roller oynadığını görüyoruz. Kağanın eşleri, “Hatun” unvanıyla devlet işlerinde söz sahibiydi, hatta elçi kabul etme yetkisine sahipti. Bu da bize gösteriyor ki, “ilk Türk devleti” sadece erkeklerin gücüyle değil, kadınların diplomatik becerileriyle de inşa edilmiştir.

---

Kadınların Empati ve Toplumsal Bağlardaki Rolü

Kadınların rolünü vurgulamak, tarihi yeniden inşa etmek değil, daha adil bir biçimde anlamaktır. Hun toplumunda kadınlar sadece aile içinde değil, toplulukların birlikteliğini sağlayan kültürel köprülerdi. Düşünün; savaş meydanında erkekler strateji geliştirirken, geride kalan kadınlar hem çocukları yetiştiriyor, hem üretime katılıyor hem de toplumsal uyumu sağlıyordu.

Forumdaşlar, sizce bugün toplumlarımızda empati ve bağ kurma rollerinin büyük kısmının hâlâ kadınların omuzlarına yüklenmiş olması bir tesadüf mü? Belki de bu, binlerce yıl önceki ataerkil yapıların bir devamı. Ama aynı zamanda bize kadınların “kurucu” nitelikteki rollerini de hatırlatıyor.

---

Erkeklerin Çözüm Odaklı ve Analitik Yaklaşımı

Erkeklerin tarih boyunca üstlendikleri roller daha çok savaş, strateji ve devlet yönetimi üzerinden şekillendi. Mete Han’ın ordu düzeni kurarak “onluk sistem” getirmesi, bunun en güzel örneğidir. Bu sistem, askeri alanda bir devrimdi ve devletin uzun ömürlü olmasını sağladı. Bu bakış açısı, erkeklerin daha analitik ve çözüm odaklı yanını yansıtır.

Ama burada önemli bir soru var: Eğer kadınların empati odaklı katkıları olmasaydı, bu stratejik düzen tek başına bir imparatorluk kurmaya yeter miydi? Belki de çözüm odaklı bakış açısı ile toplumsal bağları güçlendiren yaklaşımın birleşimi, devletin temelini sağlamlaştırdı.

---

Çeşitlilik: Bir Devleti Gerçekten Kim Kurar?

Bir devleti kurmak, tek bir liderin ya da cinsiyetin eseri değildir. Asya Hun İmparatorluğu’nu düşünelim: çiftçiler, zanaatkârlar, askerler, şamanlar, kadınlar, çocuklar… Hepsi devletin görünmez kurucularıdır. Çeşitliliği göz ardı ettiğimizde, tarihi sadece bir kahramanın hikâyesine indirgeriz.

Bugün sosyal adalet tartışmalarında da aynı durum var. Bir toplumun inşası, farklılıkların bir arada var olabilmesine bağlı. Tıpkı bir hücrenin farklı parçalarının birlikte çalışması gibi, toplum da ancak çeşitliliği kucakladığında yaşayabilir.

---

Sosyal Adalet Merceğinden Tarihi Yeniden Okumak

Sosyal adalet bakış açısıyla sorarsak: İlk Türk devletini kim kurdu? Evet, tarih bize Teoman ve Mete Han’ı işaret ediyor. Ama daha geniş bir cevap, “halk” olacaktır. Çünkü devleti ayakta tutan, sadece savaş meydanındaki zaferler değil, halkın emeği, fedakârlığı ve uyumudur.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini hesaba katarsak, kadınların katkısını görmezden gelmek adil olmaz. Çeşitlilik merceğiyle bakarsak, farklı etnik grupların, farklı toplumsal rollerin birlikte oluşturduğu bir yapıdan söz ediyoruz. Sosyal adalet açısından ise gerçek kurucu, kolektif dayanışmadır.

---

Günümüz İçin Dersler: Geçmişten Bugüne Adalet

İlk Türk devletinin kuruluşunu bu bakış açısıyla incelediğimizde, bugüne dair dersler çıkarmak mümkün.

- Devlet, tek bir liderin karizmasıyla değil, kolektif emeğin birleşimiyle kurulur.

- Kadınların diplomatik ve toplumsal katkıları olmadan tarih eksik kalır.

- Çeşitlilik, toplumun en büyük gücüdür.

- Sosyal adalet, bir toplumun uzun ömürlü olmasının temelidir.

Bugün toplumsal cinsiyet eşitliği, etnik çeşitlilik ve sosyal adalet konularını konuşurken, geçmişin bu “kurucu” hikâyeleri bize yol gösterici olabilir.

---

Son Söz: Forumdaşlara Açık Bir Davet

Sevgili dostlar, “İlk Türk devletini kim kurdu?” sorusunu sadece bir bilgi sorusu olarak değil, aynı zamanda bir düşünme daveti olarak görelim. Tarihi tek boyutlu anlatılardan kurtarıp, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve adalet merceğiyle yeniden yorumladığımızda çok daha zengin, kapsayıcı ve ilham verici sonuçlara ulaşıyoruz.

Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce kadınların ve farklı toplumsal grupların görünmez katkıları tarihte yeterince değerlendirildi mi? Bugün bizler, bu adaleti nasıl sağlayabiliriz?

Hadi gelin, bu başlık altında düşüncelerimizi paylaşalım; tarihten bugüne, geçmişin kurucularını daha adil bir şekilde anmak için hep birlikte bir köprü kuralım.